11 Aralık 2010 Cumartesi

seeennn bilirrsiinnn......


İnan bu yol çok uzun
Ayrılığa dönüyor bak yüzün
En başından aşka söz vermedik mi?
Başka bir sözün yaralar beni
Son gelince elden gelen koca bir hiçtir anlarsın
Yok yere beni nasıl kırdığın aklına gelir ağlarsın
Sen bilirsin
Gelme bitsin
Yol çok 
uzun demiştim
Ben ki hayata zor yetiştim.....


Tonunuzu bulmanız dileğiyle.....

Durup düşünmeyi gerektirir bazen hayat....
Dingin bir kafayla engin hayal gücüyle, bakış açılarıyla, biraz hüzünl biraz mutlulukla düşünmek gerekir....
Neyiz ve nerelerdeyizzz demek gerekebilir bazen.
Fırtınaya sürüklenen bir gemimi gökkuşağını bekleyen bir yağmurmu?

-Sığınacak bir limanım yada yağmurdan sonra benim için gökküşağı renkeleriyle dolu bir tablo yapabilecek biri varmı?? diye düşünmek gerekebilir...

Öncelikle cevaplara geçmeden önce gökküşağı tablosu altında söylenmek istenen mesajları açalım...
Renkli sıcacık bir tablo, hüznün, umutsuzluğun ardından gelen bir ışık,baharın açan çiçekleri gibi düşünelim bu tabloyu...(soruyu unuttunuz tabiii yukarıya tekrar bakın göreceksiniz :)

bu soruya verebilecek birçok cevap var aslında....
-evet var ama nerede bilmiyorum!!!!
-evet var ama yok gibi sanki!!!!
-var daa benim için gerçek bir gökkuşağı tablosu yapacak insan gerçekten bu olabilirmi?
-var ama fırtına mı limanım mı? yoksaa gökkşağım mı henüz karar veremedim....!!!!
-yok..
-olabilir ama haberim yok!!!!
-ne gökküşağı ablacım yaa saçmalık!!!!
-o önce renkleri ayırt etsinde sonra resim yapsın!!!

gibi cevaplar olabilirr... peki bu cevapların içinden hangisi sizin için uygun hayatınızda sizin için yağmur sonrası mutluluk getirecek renkleri önünüze seren biri olabilirmi?

*eğer varsa gerçekten ona inanıyorsanız kıymetini bilin ve gri tonların sizi üzmesine asla izin vermeyin....
*yoksa üzülmeyin her insanın bir tonu vardır kendine yakın, varda siz bilmiyorsanız yine üzülmeyin her insanın bir tonu vardır onu bulmak için grilerden kurtulun ve etrafınıza daha iyi bakın..
*varda emin değilseniz o zaman durun ve bir kez hatta birkaç kez daha düşünün....

Tonunuzu bulmanız varsa da kıymet bilmeniz dileğiyle......

O.F.E

16 Kasım 2010 Salı

severken bitiverir bazen rüyalar....
uykular kaçar, derin yalnızlık başlar....
derken yıkılır hayaller, uykular kaçar, büsbütün derin sessizlik başlar....
sessiz kalabalığın içinde konuşan bedenler kalır yalnızca sahnede....
kimse anlamaz söylenenleri sadece anlamış gibi yapar bakar birbirlerine....
anlamak istemez belkide boşta bırakılmış ruhlar birbirlerini....
korkarlar sessizliğin bozulmasından, bilmezler ki günün birinde susan diller yanardağ olarak geri dönecektir patlayarak....

O.F.E

ANNE VE BABALAR MUTLAKA OKUYUN... ETKİLENECEKSİNİZ....BABA VE ÇOCUĞU ARASINDAKİ İLETİŞİME DAİR MÜTHİŞ BİR YAZI...

Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar
susacaktım.
Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı.
Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun
gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla
oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi.
Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik
babamla.
Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da
bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa
patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün
gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın
babanla?'diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol
alırdım.
Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ
ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir
odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte
otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret
edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır,
televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun
izleyeceği önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile
kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda
hapsim yeniden başlardı.
Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa
susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak
başladım işe.
Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna
işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey
sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama
göndermiyordu.
'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara
anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!'
diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı
beceremiyordum.
Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım.' dedi bir
gün.
Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da
elimden alırsa ben ne yapacaktım?
Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun
zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam
oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim.
Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi.
Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim.
O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da
arkadaşın.'dedi.
Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu
küçükkız da annem.' dedim.
Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi.
Heyecanla başladım anlatmaya.
Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp
küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe
teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz
benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi
duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde,
'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de
bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha
ne istiyorlar' diye.
Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Duyduklarına
inanamıyorlardı.
Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar
konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.
'Farkında Olmalı İnsan...Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın
Farkında Olmalı.'

14 Kasım 2010 Pazar

GÜZEL BİR PAZARTESİ SABAHII....!!!!!!

Gününüzün güzel geçmesinii muhteşem bir haftaya başlangıç yapmanızı diliyorum.... 
İYİ HAFTALAR.....!!!!!!

4 Kasım 2010 Perşembe

Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Aşınan kayalar gibi ruhum
Suskun yorgun öylece durur

Islak kumlara yazılmış hikayeler
Ummana karışır, silinir yavaş yavaş
Her dalga ömrümden birşeyler koparır

Ağır ağır sönen gönlüm
Sakin koyları özler
Son kum tanesi olana kadar

Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Son kum tanesini alana kadar.......

30 Ekim 2010 Cumartesi


Eğer, bir çocuk sürekli eleştirilmişse;
Kınamayı ve ayıplamayı öğrenir.
 
Eğer, bir
 çocuk kin ortamında büyümüşse;
Kavga etmeyi öğrenir. 
Eğer, bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa;
Sıkılıp, utanmayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk sürekli utanç duygusuyla eğitilmişse;
Kendini suçlamayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk hoşgörüyle yetiştirilmişse;
Sabırlı olmayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk desteklenip, yüreklendirilmişse;
Kendine güven duymayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse;
Takdir etmeyi öğrenir. 
Eğer, bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse;
Adil olmayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse;
İnançlı olmayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk kabul ve onay görmüşse;
Kendini sevmeyi öğrenir. 
Eğer, bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse;
Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir…