30 Ekim 2010 Cumartesi


Eğer, bir çocuk sürekli eleştirilmişse;
Kınamayı ve ayıplamayı öğrenir.
 
Eğer, bir
 çocuk kin ortamında büyümüşse;
Kavga etmeyi öğrenir. 
Eğer, bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa;
Sıkılıp, utanmayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk sürekli utanç duygusuyla eğitilmişse;
Kendini suçlamayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk hoşgörüyle yetiştirilmişse;
Sabırlı olmayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk desteklenip, yüreklendirilmişse;
Kendine güven duymayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse;
Takdir etmeyi öğrenir. 
Eğer, bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse;
Adil olmayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse;
İnançlı olmayı öğrenir. 
Eğer, bir çocuk kabul ve onay görmüşse;
Kendini sevmeyi öğrenir. 
Eğer, bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse;
Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir…


UNUTMAYIN HAYAT PAZARINDA ALAN DEĞİL VEREN KAZANÇLIDIR...

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş.


Önce sevgiyi dilden gönlüne indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.




Bunun üzerine 'Şimdi…' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.


'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.


Şunu da unutmayın: Hayat pazarında Alan değil, Veren kazançlıdır her zaman.

HER YAŞIN GETİRDİĞİ.......

YAŞ 5 - Anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni ne kadar 
korkuttuğunu öğrendim

YAŞ 7 - Meşrubat içerken gülersem içtiğimin burnumdan geleceğini öğrendim

YAŞ 12 - Bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolunun bir süre ondan yoksun 
kalmak olduğunu öğrendim

YAŞ 13 - Annemle babamın el ele tutuşmalarının ve öpüşmelerinin beni daima 
mutlu ettiğini öğrendim

YAŞ 15 - Bazen hayvanların kalbimi insanlardan daha fazla işittiğini 
öğrendim

YAŞ 18 - İlk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık, ıstırap ve aşktan ibaret 
olduğunu öğrendim

YAŞ 29 – AŞKI BULDUĞUMU VE KAYBETMEMEM GEREKTİĞİNİ ÖĞRENDİM

YAŞ 33 - Bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolunun ona ödünç para vermek 
olduğunu öğrendim

YAŞ 36 - Önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil, benim 
kendi hakkımda ne düşündüğüm olduğunu öğrendim

YAŞ 38 - Eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü 
almasından anlayabileceğimi öğrendim

YAŞ 41 - Bir insanın kendine olan güveninin, başarısını büyük oranda 
belirlediğini öğrendim

YAŞ 44 - Annemin beni görmekten her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu 
öğrendim

YAŞ 46 - Yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin gönlünü 
aydınlatabileceğimi öğrendim

YAŞ 49 - Herhangi bir işi yaptığımdan daha iyi yapmaya çalıştığımda, o işin 
yaratıcılığa dönüştüğünü öğrendim

YAŞ 50 - Sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç 
olabileceğini öğrendim

YAŞ 53 - İnsanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını öğrendim

YAŞ 55 - Küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam 
gerektiğini öğrendim

YAŞ 64 - Mutluluğun parfüm gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan başkalarına 
veremeyeceğimi öğrendim

YAŞ 70 - kıvransam bile başkalarına baş ağrısı İyi kalpli ve sevecen 
olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim

YAŞ 82 - Sancılar içinde olmamam gerektiğini öğrendim




YAŞ 90 - Kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen en önemli karar 
olduğunu öğrendim

YAŞ 95 - Öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim…



Olumsuz düşünen insanları duymayın... Onlar kalbinizdeki ümitleri çalarlar...

Günlerden bir gün ...
kurbağaların yarışı varmış. 
Hedef, çok yüksek bir
kulenin tepesine çıkmakmış. 
Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını 
seyretmek için toplanmışlar.

Ve yarış başlamış. 
Gerçekten seyirciler arasında
hiçbiri yarışmacıların kulenin 
tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş.
Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: 
"Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!"

Yarışmaya başlayan kurbağalar 
kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker 
yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden 
sadece bir tanesi inatla yılmadan 
kuleye tırmanmaya çalışıyormuş.Seyirciler 
bağırıyorlarmış:
"...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!.."
Sonunda, bir tanesi hariç, diğer kurbağaların hepsinin
ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. 

Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele 
ederek kulenin tepesine çıkmayı basarmış. Diğerleri hayret
içinde bu isi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. 
Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş..
Bu işi nasıl başardın diye. O anda farkına varmışlar ki,
kuleye çıkan kurbağa sağırmış!

Olumsuz düşünen insanları duymayın...
Onlar kalbinizdeki ümitleri çalarlar.

MERMER YONTUCUSU!!!!!!!!!!!!!

Bir zamanlar dağda, kızgın güneşin altında, mermer taşlarını 
yontmaktan
bezmiş bir mermer yontucusu varmış...

-"Bu hayattan bıktım artık... Yontmak! Devamlı mermer yontmak... 
Öldüm artık! Üstelik bir de bu güneş, hep bu yakıcı güneş! AH! Onun yerinde olmayı
ne kadar çok isterdim, orada yükseklerde herşeye hakim olur, 
ışınlarımla etrafı aydınlatırdım..."

Diye söylenir dururmuş yontucu. Bir mucize eseri olarak dileği kabul olmuş
ve yontucu o an güneş oluvermiş. Dileği kabul edildiği için çok
mutluymuş.
Fakat tam ışınlarını etrafa yaymaya hazırlandığı sırada ışınlarının
bulutlar tarafından engellendiğini fark edince...

-"Basit bulutlar benim ışınlarımı kesecek kadar kuvvetli olduklarına 
göre benim güneş olmam neye yarar!" diye isyan etmiş... 

"Mademki bulutlar güneşten daha kudretli bulut olmayı tercih ederim..." demeye kalmadan hemen
bulut olmuş... Dünyanın üzerinde uçmaya başlamış, oradan oraya 
koşuşup, yağmurlar yağdırmış, fakat birdenbire ortaya çıkan rüzgar bulutları dağatmaya yetmiş.

-"Ah, rüzgar geldi beni dağıttı, demek ki en kuvvetlisi o. Öyleyse 
ben
rüzgar olmak istiyorum..." diye karar değiştirmiş bu sefer...

Ve dünyanın üzerinde esip durmuş, fırtınalar estirmiş, tayfunlar 
meydana
getirmiş. Fakat birdenbire önünde kocaman bir duvarın ona mani 
olduğunu
görmüş... Çok yüksek ve çok sağlam bir duvar... Bu bir dağmış...

-"Basit bir dağ beni durdurmaya yettiğine göre benim rüzgar olmam neye yarar..." 

diye düşünmüş... Bu sefer de dağ oluvermiş... Ve o anda bir
şeyin ona durmadan vurduğunu hissetmiş... Kendinden daha güçlü olan, onu içinden
oyan şey... Bu küçük bir mermer yontucusuymuş....
sessizsem bil ki, çığlıklarım ağlıyordur...O.F.E.

18 Ekim 2010 Pazartesi

"Bir insana gerçekten yardım etmek istiyorsanız ona balık vermek yerine balık tutmayı öğretin. Balık vererek bir öğün, balık tutmayı öğreterek bir ömür karnını doyurabilirsiniz." 

YAPABİLECEĞİNİ İSTE, İSTEDİĞİNİ YAP!!!!!!
İnsan hayatının dörtte üçünü yapamayacağı şeyleri istemekle geçer. Diderot
 



SEVGİ Mİ, SINIRLAR MI?
Komşunu sev ama aradaki bahçe duvarını asla kaldırma. "Benjamin Franklin"
 


 
Öğüt, zamanında taze yenmemiş bir ekmeği, başkasına bayat yedirme denemesidir. "Özdemir Asaf"

 


Yaşam yetersiz önermelerden yeterli sonuçlar çıkarma sanatıdır. "Samuel Butler" 

 EN İYİ TERAPİ, SEVDİĞİN BİR İŞTE DAHA ÇOK ÇALIŞMAKTIR!

İnsanın kendini berbat hissetmesi, mutlu olup olmadığına önem verecek kadar boş zamanı olmasından ileri gelir. Bernard Shaw 
 
Başkalarının bilgisiyle bilgin olsak bile, kendi aklımız kadar akıllıyız. "Montaigne" 

KONUŞ Kİ SENİ GÖREBİLEYİM!


Her şeyi konuşabilen insanlar, her şeyin üstesinden gelebilirler. "Napoleon"

Talih elinize bir limon verirse, onunla limonata yapmayı başarabilmelisiniz. Amerikan atasözü
 
 
Tüm gerçekler üç aşamada oluşur.

-Önce alay edilir.
-Sonra şiddetle karşı çıkılır.
-Son olarak da “zaten belli olan bir şey” denir ve kabul edilir.
(Artur Schopenhauer)
 
  
Mutluluk istemiyorum artık, yaşamak mutluluktan da asildir. 
"Bernard Shaw"

MUTLU OLUN VE KENDİNİZ İÇİN ÇOK ŞEY YAPIN...

   SAĞLIK:

1. Çok su için.2. Kahvaltıyı kral, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de dilenci gibi yiyin.3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok ve fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.4. 3 E ile yaşayın -- Energy, Enthusiasm, and Empathy (enerji, heyecan ve duygu paylaşımı).5. Meditasyon, yoga ve dua yapacak zaman yaratın.6. Daha çok oyun oynayın.7. 2009'da okuduğunuzdan daha fazla kitap okuyun .8. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.9. 7 saat uyuyun.10. Hergün 10 - 30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken gülümseyin.

KİŞİLİK:

11. Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın.
Onların seyahatinin ne hakkında olduğuna dair hiçbir fikrin yok.
12. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere veya şeylere sahip olmayın.
Bunun yerine enerjinizi olumlu
şekilde şu an için harcayın.13. Kendinizi fazla abartmayın; sınırlarınızı bilin.14. Kendinizi çok da ciddiye almayın; kimse yapmıyor.15. Kıymetli enerjini gevezelikle, dedikoduyla boşa harcama.16. Uyanık iken daha fazla hayal kurun.17. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır. İhtiyacınız olan herşeye zaten sahipsiniz.18. Geçmiş meseleleri unutun. Partnerinizin geçmiş hatalarını hatırlatmayın.
Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.
19. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin.20. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.21. Senden başka hiç kimse senin mutluluğundan sorumlu değildir.
22. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın.
Problemler, cebir dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam
ettiği eğitim programının bir parçasıdır.23. Daha fazla gülümseyin ve gülün.24. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmamak için anlaşın.

SOSYAL YAŞANTI:

25. Ailenizi sık arayın.26. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin.27. Herkesi herşey için affedin.28. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.29. Hergün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız en az 1 kişiye "GÜNAYDIN" deyin.30. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez.31. Hasta olduğun zaman işin sana bakmamalı. Arkadaşların bakmalı.
Onlarla temasta olun.

HAYAT:

32. Doğru şeyi yapın!33. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan herşeyden uzak durun.34. ALLAH herşeyi iyileştirir.35. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir.
36. Nasıl hissettiğinizin önemi yok, haydi kalkın, giyinin ve
ortaya çıkın.37. En iyisine henüz sıra gelmedi.38. Sabah canlı olarak uyandığınız zaman, bunun için ALLAH'a şükredin.39. Maneviyatınız daima mutludur. Öyleyse mutlu olun.
  






Asagida anlatilan Japonya'da yasanmis gercek bir olaymis.

Evini yeniden dekore ettirmek isteyen japon bunun icin bir duvari
yikar. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasinda cukur bir
bosluk bulunur. Duvari yikarken, orada disardan gelen bir civinin
ayagina battigi icin SIKIŞMIS bir kertenkele gorur. Adam bunu gordugunde
kendini kotu hisseder ve ayni zamanda meraklanirda kertenkelenin ayagina
cakilmis civiyi gorunce. Muhtemelen bu civi 5 yil once, ev yapilirken
cakilmisti.
 
Nasil olmustu da kertenkele bu pozisyonda hic kipirdamadan 5 yil
boyunca yasamayi basarmisti? Karanlik bir duvar boslugunda hic
kipirdamadan 5 yil boyunca yasamak cok zor olmaliydi. Sonra bu
kertenkelenin 5 yildir hic kipirdamadan nasil 5 yil yasadigini
dusundu- ayak civilenmisti!! Boylece calismayi birakir ve kertenkeleyi
izlemeye baslar, ne yiyor acaba? Sonra nereden ciktigini farkedemedigi
baska bir kertenkele gelir agzinda tasidigi yemekle...
 
Inanilmaz!!! Adami sersemletir gordugu manzara. Bu nasil bir sevgi?
Ayagi civilenmis kertenkele, 5 yildir diger kertenkele tarafindan
beslenmekteydi...

Bu hikayeyi ilk duydugumda cok etkilendim ve aralarindaki muhtemel
iliski turunu dusunmekten vazgectim: es, arkadas, sevgili, abi,
kizkardes....... Teknoloji ilerledikce bilgiye ulasmamiz hizlandikca
hizlaniyor. Fakat insanlar arasindaki mesafe, o da ayni hizda birbirine
yaklasiyor mu acaba?
 
SIZI SEVENLERI ASLA TERKETMEYIN, UNUTMAYIN ONLARI.

GÜZEL BİR GÜN OLSUN….(CAN YÜCEL'den...)

Farkinda Olmali Insan...
Kendisinin, Hayatin Olaylarin, Gidisatin Farkinda Olmali.
Farki Fark Etmeli, Fark Ettigini De Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacik Sudan Nasil Yaratildigini
Fark Etmeli.
Anne Karnina Sigarken Dunyaya Neden Sigmadigini
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasil Sigmak Zorunda Kalacagini
Fark Etmeli.
Su Cok Genis Gorunen Dunyanin, Ahirete Nispetle Anne Karni Gibi Oldugunu
Fark Etmeli.
Henuz Bebekken 'Dunya Benim!' Dercesine Avuclarinin Simsiki Kapali
Oldugunu, Olurken De Ayni Avuclarin 'Her Seyi Birakip Gidiyorum
Iste!' Dercesine Apacik Kaldigini
Fark Etmeli.
Ve Kefenin Cebinin Bulunmadigini Fark Etmeli.
Baskin Yetenegini
Fark Etmeli Sonra.
Azraillin Her An Surpriz Yapabilecegini,
Nasil Yasarsa Oyle Olecegini
Fark Etmeli Insan
Ve Olmeden E vvel Olebilmeli.
Hayvanlarin Yolda Kaldirimda Coplukte
Ama Kendisinin Guzel Hazirlanmis Mukellef Bir Sofrada Yemek YediginiFark Etmeli.
Esref-I Mahlukat (Yaratilmislarin En Guzeli) Oldugunu
Fark Etmeli.
Ve Ona Gore Yasamali.
Gulun Hemen Dibindeki Dikeni, Dikenin Hemen Yani Basindaki Gulu
Fark Etmeli.
Evinde 4 Kedi 2 Kopek Besledigi Halde
Cocuk Sahibi Olmaktan Korkmanin Mantiksizligini
Fark Etmeli.
Esine 'Seni Cok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Muthis Gucunu
Fark Etmeli.
Dolabinda Asili 25 Gomleginin Sadece Ucunu Giydigini, Ama Arka
Sokaktaki Komsusunun O Begenilmeyen Gomleklere Muhtac Oldugunu
Fark Etmeli.
Zenginligin Ve Bereketin, Sofradayken Onunde Biriken Ekmek
Kirintilarini Yemekte Gizlendigini
Fark Etmeli.
FARK ETMELI.
Omur Dedigin Uc Gundur,
Dun Geldi Gecti Yarin Mechuldur,
O Halde Omur Dedigin Bir Gundur,O Da Bugundur.

                       
TANRIDAN İSTEMEK,

 
*Tanrıdan gururumu yok etmesini istedim.
Tanrı " Hayır dedi.
Gurur benim yok edebileceğim bir şey değil, Senin bırakabileceğin bir
şeydir." dedi.
 

*Tanrıdan sakat çocuğumu iyileştirmesini istedim.
Tanrı " Hayır, dedi
Onun ruhu sağlam, vücut o kadar önemli değil, O geçici bir şeydir." dedi.
 

 
*Tanrıdan Bana sabır vermesini istedim.
Tanrı " Hayır, dedi
Sabır büyük acılar çekilerek öğrenilebilecek bir şeydir. Sabır verilmez, hak
edilir." dedi.
 

 
Tanrıdan Beni mutlu etmesini istedim.
Tanrı, " Hayır, dedi
Ben sadece nimetlerimi sunarım, Mutlu olmak sana bağlı.." dedi.
 

 
*Tanrıdan Beni çektiğim acılardan kurtarmasını istedim.
Tanrı " Hayır, dedi
Çektiğin acılar günlük kaygılarının önemsizliğini anlamanı, onlardan
uzaklaşmanı
 
ve bana daha çok yaklaşmanı sağlar." dedi.
 

 
*Tanrıdan Ruhumu olgunlaştırmasını istedim.
Tanrı " Hayır, dedi
Kendi kendine olgunlaşmalısın, ama meyvelerini alman için yardım edeceğimden
emin olabilirsin.' dedi.
 

 
*Tanrıdan Hayatı sevmemi sağlayacak her şeyi istedim.
Tanrı, " Hayır, dedi
Ben sana hayatı vereceğim. Böylece hayata dair her şeye ancak sen sahip
olabilirsin." dedi.
 

 
*Tanrıdan,
Tanrıya duyduğum sevgiyi, başkalarına da duyabilmeyi istedim.
Tanrı söyle dedi:
" Ohhh! Nihayet doğru bir şey istedin.'
Ruhu olgunlaşmamış bir kul Tanrıya hep " 'bana... ver " ile biten dualar
eder.
 
Olgunlaşmış bir ruh ise "' Vermemi sağla "  diye bitirir dualarını...
 
****
Steve Goodier'in 'Bir Dakika Hayatinizi Değiştirebilir' adlı kitabından
alındı.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Kadınların içinde hangi yaşta olursa olsun küçük bir kız çocuğu vardır ve bu çocuk hep ama hep sevilmeyi bekler ister ve diler....

Yazarını bilemediğim "evlilikte mutluluk veren" öykü......(amannn çok uzun bu sıkılırım benn şimdi okurken daral gelirr... deyipte sayfayı kapatmaya kalkanlarr okuyun yahuuu çok güzel çok şey katacak eminim =)
> > > > Cezmi, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi.
Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. 'Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir' diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, bir de sinirlenmişti.
> > Alaycı bir ses tonuyla: > > - Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.
> > - Hayır çikolata parası lazım! > > Cezmi'nin kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü. > > - Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
> > - Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız. > > Cezmi adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
> > - Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
> > - Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
> > - Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
> > - Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum. > > - Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
> > - O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
> > Adamın söyledikleri Cezmi'nin dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. > > Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. > > Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı.
> > 'Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu' diye düşündü. 
> > - Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi? 
> > Cezmi'nin sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı. 
> > - Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.
 > > Cezmi, oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
> > - Oturun biraz dertleşelim bari, dedi. 
> > Adam çekingen çekingen oturdu yanına. 
> > - Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban? 
> > - Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar. 
> > - Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ? 
> > - Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
> > - Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun. > > - Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı. 
> > - Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
> > - Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
> > - Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Ben de altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
> > - Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında > hiçbir şey olan.
> > - Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur? 
> > - Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur. 
> > - Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu ? 
> > - Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar > değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor. > > - Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir? 
> > - Küçük kızı severek. > > - Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ? 
> > - Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
> > - Nasıl yani ?
> > - Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi? > > - Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Ebru Her akşam boynuma sarılır 'babacığım beni ne kadar seviyorsun?' diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda 'Baba güzel olmuş muyum?' diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. ' Harikasın prenses gibi olmuşsun' demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim. 
> > - İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona 'bebeğim' diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. 'Bebeğim bana bir çay yapar mısın?' dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz. 
> > - Hiç kavga etmezmisiniz siz? 
> > - Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana. 
> > - Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
> > - Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler. 
> > - Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
> > - Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın enkolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek > mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu > olabilirsin?
> > - Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
> > - Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
> > Adam ayağa kalktı.
> > - Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.
> > Cezmi de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
> > - Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
> > Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi. 
> > - Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi. 
> > Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin  bir teşekkür ederek evginin yolu nu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı. 
> > Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Cezmi hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu. 
> > - Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.
> > İnci hiç konuşmadı.
> > - Sorsana 'niye' diye.
> > İnci kızgın kızgın: > > - Niye? Diye sordu.
> > - Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
> > - Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
> > - Hayret !!!! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. 'bak senin sevdiğin meyveleri aldım' Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.
> > - Özür dilerim seni kırdığım için.
> > Sonra Cezmi yere diz çöktü.
> > - Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.
> > - Cezmi, yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik > görünüyordu.
> > İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.
> > - Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara  katlanabileceksin, dedi.
> > Cezmi, işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü.
> > Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.. 

Hayat, yaşantı aramak değil, kendimizi aramaktır. C.PAVESE